18 Nisan 2016 Pazartesi

KISA KISA FESTİVALLER



Açtın, bi tarif atıp bıraktın diyen arkadaşlara öncelikle belirtmek isterim ki, ben "blogger" degilim.
Bilgisayar başında ömür geçirebilen bir yapım olsa şüphesiz kelli felli bir işim olurdu. 
Hak verirsiniz ki gezip, görüp beslenmem gerekiyor. :)

Bu gün tarif atmadan önce gezi gözlemlerimden ufak ufak aktarımlar yapmak istiyorum.


ALAÇATI OT FESTİVALİ


Bilenler bilir mesleğe başladığım ilk 4 yılda yaz kış Çeşme'de yaşadım. Ot Festivali'nn ilk yılını dün gibi hatırlıyorum. 4 sene boyunca her yıl içinde bulunduğum organizasyona yine işim gereği 2 yıl katılmamıştım. Bu sene uygun şartları yakalayınca atlayıp gittim. 

İlk yıllarında camii avlusunda gerçekleşen organizasyon Alaçatı'nın girişine taşınmış. Yüzlerce stant ile gerçek anlamda bir festival havasına bürünmüş. Yeni yerleşime ve bu yoğunluğuna bayıldım. Hem stant kuran ev hanımlarına hem de işletmelere büyük katkı sağlamış.
3 gün boyunca birçok tezgah gezip deneme yaptım. 
170 numaralı stantta yediğim otlu böreğin tadı hala damağımda. 

Ama beni benden alan lezzet, sadece Cuma günü stant açan Ali Baba Çiftliği'ndeki otlu bıldırcını oldu. Gitmenizi şiddetle tavsiye ediyorum,lezzet tufanı bu olsa gerek.

Cura farklı mezeleriyle mest etti. İşletmesine ve mutfak kültürüne çok güvendiğim Cüneyt Nohutçu hiç şaşırtmadı. Zeynep Özyılmazel'in sahnedeki enfes performansıyla da Cura en keyif aldığım yer oldu.



Kapari Bahçe yemek için tercih ettiğimiz bir diğer mekandı. Menünün yanı sıra kurdukları zeytinyağlı barı da oldukça başarılıydı. Safranlı ve enginarlı burgur pilavı ilk denemelerim arasına girdi.
 Ancak servis konusunda ciddi sorunları var. Sabah kahvaltısına gitmenizi önermiyorum mesela. Zira 11:30da gidip yarım saat sipariş veremeyebilir ve sonrasında gelen garsonun 12:00'de kahvaltı bitiyor yanıtıyla gerilebilirsiniz. Menemen hayaliyle gidip mercimekli kinoa salatasına mahkum olmuş bir arkadaşınız konuşuyor.


Papas Bistro Hacımemiş'in en genç ve dinamik ekibiydi. Alkollü alkolsüz içecekleri, yemekleri
 leziz, servis son derece başarılıydı. Cumartesi akşamına Papas'ta başlayanlar mutsuz ayrılmadı.

Asma Yaprağı lezzetten ve hizmetten ödün vermeyen tek mekan belki de. Yıllardır ne tat, ne de sokağa yayılan koku değişmedi. 


Olumsuzluklara değinirsek,

 İzmir çevresindeki şehirlerden otobüs kaldırıp onlarca insanı bit kadar beldeye yığmanın ne anlamı vardı bilemiyorum. Fotoğraf çekmek şöyle dursun yürümek imkansızdı.
Öte yandan ne yazık ki bir çok işletmede gördüğüm nasıl olsa insanlar geliyor, salla gitsin mantığı, servis elemanlarının cool tripleri çekilmiyor.
Paranla rezil olmak terimini Alaçatı için kullanmak an meselesi. 
Birçok kişi gibi rakamlara olumsuz yorum yapmıyorum. Kısa süren sezonda işletmelerin kiralarını çıkarması aksi halde mümkün değil. Öyle kira bedelleri duydum ki ben şok, ben vefat yani...


SOKAK LEZZETLERİ FESTİVALİ


Maçka Parkında dün düzenlenen etkinlik beni benden aldı. Sokak lezzetlerine yani midyeye, kokorece, balık ekmeğe aşık bir insan olarak koşa koşa gittim.(Koşmadım tabii ki vespa stilimle arzı endam ettim.)
Gel gelelim böyle bir organizasyon bozukluğu ne gördüm ne duydum. Stantlara yaklaşmak için yüzlerce insanın oluşturmaya çalışıp başaramadığı kuyruklara girmek gerekiyordu. Herkesin akın ettiği bir parkta, Pazar günü,halka açık mini fest. yapıyorsan neden tezgahları dip dibe koyarsın?








Diyelim ki sıraya girip sipariş verdin (hani bir umut ya) o zaman da 2. dalgayla karşılaşıyorsun. Adı sokak lezzeti ve ahali bu lezzetin ederini gayet iyi bilirken ikeada 1 tl olan sosisliye 15 tl fiyat biçmek niye? Tanesi 50 kuruş olan mideyeye Kerimcan'ın deyimiyle 1.50 tl ne manağğ?

Özetleyecek olursak fikir güzel, icraat sıkıntılı. Bu şartlarda devam edecekse festivalin adını Pazar Eziyetleri olarak değiştirmek daha doğru.

Sevgiler..